Eski zamanların söyleminde “kuşak” sözcüğü, “bele sarılan uzun bez”lere deniyordu. Beli rahatsız olanlar, üzerlerinde değerli bir şeyler taşıyanlar kuşak sararlardı. Sonra zaman değişti ve yaş grupları içinde “kuşak” denilmeye başlandı. Ancak o zamanlar kuşaklar lafı, geniş bir aralığı, geniş bir zamanı işaret ediyordu. Kuşaklar bir yaşam biçimini, bir dünya algısını anlatmak için de kullanılıyordu. Yaşam biçiminin değişmesi için ise en az bir elli yıl geçmesi gerekiyordu. Bu kadar geniş zamana yayılmış değişimler ise, genellikle farkında olmadan yaşanan dönüşümler olarak görülüyordu.
Bugün durum çok farklı. Çok küçük zaman aralıkları artık “kuşak” sözcüğüne karşılık geliyor. 20.yy.dan bize miras kalan X ve Y kuşaklarının yerini bugün 20’li yaşlarına gelen Z kuşağı almaya başladı.
Eski kuşaklar bu yeni gelen nesil ve kuşaklar hakkında hep bir “ama” ile başlayan cümleler kurmaya çok meyilliler. Hiç bir kuşak öncekiler gibi dünyaya bakmıyor ve dünyayı algılamıyor. Ve üstelik her bir kuşak arasında bir dönüşüm değil, açıkçası büyük kırılmalar yaşanıyor. Bu yeni kuşaklar eskilerin “disiplin” diye tanımladıkları, ancak çoğunun bir “statüko” göstergesi olan anlayışlarının yerine, “daha esnek” ve “daha rahat” bir yaşam biçimini benimsiyor, daha çok dünyanın sosyal problemleriyle ilgileniyorlar.
Bu yeni kuşakların özellikle de “Z” kuşağının dünya algısına tam da karşılık gelen “hazır ve sanal” ofisler, onların zihinleri ile birleştiğinde, şirket geleceklerinin çok daha farklı ve gelişmiş olacağı açıktır.
Y Kuşağını “rahat” oldukları için anlayamayan eski kuşaklar, bakalım “Z” kuşağının önermelerine nasıl karşı gelecek.
Ancak özellikle ofis anlayışlarında “baraj” giderek ortadan kalkıyor. Bunun farkına varanların ise bir tek adresi var; “hazır ofisler ve sanal ofisler”…